Oyuncu Pelin Karahan’dan dikkat çeken itiraflar: Doğumdan sonra ekranlara dönmekte zorlandım!
"Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı" filminin vizyona girmesine sayılı günler kaldı. . Vizyon öncesi ünlü oyuncu Pelin Karahan, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. Filmde bir prensese hayat veren Karahan, "Çocukken daha çok prenses gibi hissediyordum. Büyüdükçe maddi savaşlar, tutunmaya çalışmak… Hayat sizi öyle bir yoğuruyor ki aslında 'Bir dakika. Sen artık prenses değilsin, şimdi kahraman olma vaktin geldi.' diyor" ifadelerini kullandı. Mutlu evliliğin sırrının konuşabilmek olduğunu belirten oyuncu, "40'ında artık bir şeylere tahammülün de azalıyor galiba" sözlerini sarf etti. Estetiği olmadığını bir kez daha dile getirdi, "Sadece botoks yaptırıyorum, mimiğimi kaybetmek istemem" dedi. Son dönemde Rekabet Kurumu'nun menajerlik şirketleri ve kast ajanslarına yönelik incelemesinin ardından başlayan tartışmalarla ilgili de konuştu, "Aynı oyuncular aynı platformlarda dönüp dönüp duruyor, bunun artık kırılması lazım" sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. İşte röportajın tüm detayları...
-"Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı" filminin vizyona girmesine çok az kaldı. Hemen filmin konusunu kısaca sizden dinlesek…
Heyecanlıyız. Filmimiz 24 Ocak'ta vizyona giriyor. Bugün de onun için evet bir aradayız. "Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı" aslında bir çocuğun rüyasını anlatıyor. Bu rüyasındaki yolculukta karşılaştığı karakterler, kahramanlar ve onlarla neler yaşadığı. Ve aslında bu yola çıkışı ve bu yolun sonunda nereye vardığı da önemli tabii. Ama çok fazla ipucu vermek istemiyorum. Ben de bu kahramanlardan bir tanesiyim onunla karşılaşan. Prenses olarak filmde rol alıyorum. Çok keyifli, çok güzel bir film oldu.
-Epeydir bu kadar zevkli bir çocuk filmi yapılmamıştı sanırım. Proje ilk geldiğinde ne düşündünüz, bu işin için olmalıyım dedirten o his neydi size?
Bir kere hiç çocuk filmi çekmemiştim daha önce. Daha önce çocuk filminde rol almadığım için bir anne olarak da aslında bana tabii çok kulağa güzel geliyor. Hem çocuklarımın olması hem onların da bunu seyredecek olması. Bir de prenses olmak şimdi değil mi? Hep onu diyorum herkese kısmet olmayacak bir şey. Dolayısıyla çok da fazla düşünmedim kabul ederken. Kadrosu nitekim çok güzel, çok güçlü bir kadro. Yani çocuklarla dolu bir film değil aslında. Daha çok büyükler var filmde.
Bence güzel bir film oldu.
-En havalı rol de sizinki sanki, prenses olmak nasıl bir duyguydu?
Özellikle kostüm, makyaj… O anlamda hepsinin bir havası var. Benimki de kendi içinde havalı. Ama prenses zaten havalı bir şey (gülüyor). Uzun uzun saçlar yaptık bana böyle sapsarı, masmavi bir elbise. Taçlar, takılar falan.
-Bir de gözünüz mavi ve sarışınsınız, tam böyle prenses olmuşsunuz...
Evet, sadece biraz yaz sonuna denk geldiği için çekimler biraz bronz bir prenses oldum (gülüyor). Prensesler biraz daha beyaz tenli olabilirdi aslında. Ama şey tabii o kıyafeti giyip o havaya girince zaten böyle bir süzülüyorsun ortada. Çok keyifli oldu.
-Çocuklara yönelik bu tarz işleri beyazperdede veya televizyonda daha az görür olduk sanki. O anlamda özel bir iş bu. Sizce bu anlamda eksik miyiz biraz?
Aslında bir anne olarak şunu söyleyebilirim: Çocuklar çok fazla aslında bu piyasada belirleyici olabilirler. Yani çünkü onlar sinemaya gitmek istiyor. Onlar annelerini, babalarını, büyüklerini alıp sinemaya gitmek istiyorlar. Biraz aslında onların o yön vericiliğinden de faydalanıp güzel filmler onlara daha çok yapılabilir. Çok fazla böyle bebek filmi değil de biraz bizimki gibi de, büyüklerin de gittiği, sıkılmadan birlikte seyredebileceği. Hep birlikte gülüp eğlenebileceği... Çünkü ailece gidebilecek filmler bazen sınırlı oluyor. Yani bizim keyif aldığımızdan çocuklar anlamıyor eskileri, sıkılıyorlar. Onların çok eğlendikleri bize çok bazen basit geliyor. Bu biraz böyle aslında her yaşa hitap edecek güzel bir film oldu diye düşünüyorum.
"AMBULANS ÇAĞIRIN" DEDİM!
-Çekimler zorlu muydu? Set arkasında neler yaşandı?
Kostümü taşımak biraz zor. Bir de ormanda bir sahnemiz vardı. Birkaç oyuncunun bir araya geldiği, finale yakın bir sahnede. Orada da şey, tabii o kostümle ormanda olmak, hani prenses, taç, altına tarlatan dediğimiz o düğünlerde gelinlikleri gibi şeyler... Onunla falan zorlandım. Komik bir an dersen şunu anlatabilirim: Sete geçmem lazım. Dolayısıyla arabaya binmem gerekiyor. Yani set ve kulis arasında. Ama ben o kıyafetle arabaya binemiyorum. Dedim ki "Ben binemem! Yürüyeyim." "Yürüyemezsin. Çok uzak" dediler. Ne yapacağız? Dedim ki "Sette ambulans var mı? Ambulans çağırın. Beni ambulansa beni bir şekilde bindirin ayakta gideyim." Çünkü gerçekten koca bir prenses bebek ben (gülüyor).
MÜMKÜN DEĞİL OTURAMADIM, NEFES ALAMADIM…
-Çıkmıyor muydu o? Zor muydu?
Çıkmıyor. Onu giyip çıkarmak kolay değil öyle. Ha deyince çıkıp yiyebileceğiniz bir şey değil o. Çünkü kat kat etek, altına tarlatan falan üstünde böyle korsem falan çok zor. Sonra "Durun" dediler başka bir plan var. Bir tane servis aracı geldi. Onunla böyle yarım yamalak devrilmiş bir şekilde sete kadar gittim ama arada mesela yemek arası oluyor. Karavanda oturacağız falan. Mümkün değil oturamıyorum. Nefes alamıyorum. Yemek yemiyorum. Oturmak da zor. Tabureyle böyle oturabiliyorum falan, ormandayız… Biraz kıyafet zordu açıkçası.
-Mucizelere inanır mısınız? Her şeye rağmen sizce bir umut her zaman var mı?
Bence var. Ben biraz o anlamda hayalperest bir insanım diyebilirim. Yani hayal kurmayı çok severim çocukluktan beri. Bir şeyleri hayal etmeyi, olmasını beklemek, mucizelere inanmak. Gerçekçi bir tarafım var ama benim hayalperest tarafım da var. O bence insanı canlı ve ayakta tutan bir şey. Çünkü günümüzde bu olmazsa çok zorlanırız. Çok realist olmak günümüzde özellikle bizim ülkemizde daha böyle insanı depresif yapabilir. Bir tık o hayal dünyasını canlı tutmak, umut dolu olmak güzel bir şey.
İNANILMAZ KARARSIZ BİR İNSANIM
-Peki, bir karar alırken mantığınız mı, duygularınız mı devreye girer?
Şimdi buna beni tanıyanlar çok gülerler. Çünkü ben çok kararsız bir insanım. İnanılmaz kararsız bir insanım. Karar vermekte çok zorlandığım için. İşte mantık mı, kalp mi falan derken işin içinden çıkamıyorum. Ama günün sonunda ben galiba kalbimi dinliyorum çoğu zaman. İçime sinmiyorsa yapmıyorum. İçine sinmesi durumu çok başka bir şey. Ona her zaman eğer imkanım varsa onu seçmeyi tercih ederim içime sineni. Tabii ki bazen öyle durumlar oluyor ki içinize sinmeyene de tamam demek zoruna kalıyorsunuz. Ona da yapacak bir şey yok. Çok da takılıp kalmamak lazım.
Haber Kaynak : SABAH.COM.TR
"Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır."